1990’lı yıllarda dünyanın kanını emmeye yeminli bir ülkenin önde gelenlerinden biri açık açık biz dünyalılara seslenmişti: “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile 21 ülkenin idari sistemi ve coğrafyası değişecek!” Yirmi bir ülkenin içinde bizim de ismimiz vardı ne yazık ki… Bu otuz yıllık süreci hep birlikte yaşadık, adım adım BOP’un gerçekleştiğini kimimiz gördü, kimimiz de görmezden geliyor.
BOP son derece açık; Arap Baharı ile başlayan süreçte Irak düşürülmedi mi? Hedefteki Suriye’yi yıkamadılar ama şiddetle sarsıyorlar. Ortadoğu’da kaç tane ülkede siyasi sistem yıkılmadı mı? Libya son örneği değil mi? Bunları sadece izlemekle mi kalacağız? Şu anda öyle görünüyor; çünkü BOP’ta görev alanlar var aramızda!
Ortadoğu; yeraltı zenginlikleri ile, doğudan batıya, batıdan doğuya çok önemli ulaşım yolları üzerinde olmasıyla çok önemli… Bu durumu en iyi gören ve kavrayan ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Sömürge durumuna düşmemenin temelinin kendi ayaklarının üzerinde durabilmekten geçtiğini biliyor ve tüm gücüyle ülkeyi üretime zorluyordu. Borç almanın, hele alınan borcu kalkınma ve üretim için değil, itibardan tasarruf etmemek için harcamanın sonucunda ekonominin tamamen dışa bağımlı hale geleceğini, alacaklının karşısında boynu bükük kalınacağını biliyordu.
Az zamanda çok büyük işler yaparak yepyeni ve tam bağımsız bir Cumhuriyeti halkına teslim etti. Ondan sonra gelenler ise ilk fırsatta küçük Amerika olmayı, başkalarının topraklarına askerimizi ölüme göndermeyi, üretmekten vazgeçip özelleştirmeyi başarı saymayı hedeflediler. Halk gittikçe fakirleşmeye, bir avuç kişi ise hızla zenginleşmeye başladı. İktidar gerektiğinde devredilmek için değil, o koltuğa yapışıp adeta çoluk çocuğuna miras bırakma yarışına döndürüldü. Bunu sağlayabilmek için de başta din olmak üzere ezan, bayrak, vatan acımasızca siyasi malzeme yapıldı. Bunu sağlamak için de etle tırnak gibi birbirinden ayrılmamış halk hızla düşman kamplara; bizimkiler ve ötekilere bölündü.
Bu süreçler aslında BOP ve benzeri işgal projelerinin birer uzantısıydı. İşbirlikçilik bu projelerin en ideal yandaş bulma yoluydu. Alan razı, veren razı oluyordu sonuçta… Seni o koltuğa oturtan destek elbette senden bir şeyler de alacaktı! Cumhuriyetin kazanımlarını yok ettirecek, sana ödenemeyecek kadar borç vererek ekonomini rehin alacak, verdiği paraları da nerelere harcayacağına da karışacaktı. Özellikle gereksiz büyük işler yaptırıp üretime asla izin vermeyeceklerdi. O koltuk uğruna ülken giderek batarken sen belki servet sahibi olacaktın; ama ne pahasına…
Gelelim bugüne; şu iki durumun altını kalınca çizeyim, savaş bir insanlık suçudur, çok büyük bir zorunluluk olmadıkça baş vurulmamalıdır. Bugüne kadar ABD’nin Ortadoğu’daki vahşi bekçisi İsrail’in Filistin halkının canına, malına, toprağına nasıl göz diktiği unutulmamalıdır. İsrail Filistin’de bir işgalcidir.!
İsrail-Filistin çatışması bana bunları düşündürdü. Hamas denen örgüt halkının canı pahasına kazanması olanaksız bir savaş başlatıyor. İnanması zor bir şekilde, dünyanın en büyük izleme ve haber alma yeteneğine sahip İsrail’e gizlice girip saldırabiliyor! Olanlar buram buram soru işaretleri kokuyor! Burada da çözümsüzlüğü artırmak adına yapılan eylem, İsrail’in Ortadoğu bataklığını biraz daha karıştırmasına bahane olacak gibi duruyor.
Özetle; bu kanlı saldırı sivil insanları katlederek acımasızca sürüyor, sanki bir soykırıma doğru gidiyor. Olması zor ama iki tarafın da aklını başına almasını öneririm.
Asıl amacın ise hızla İran başta olmak üzere Ortadoğu’yu bu savaşın içine çekerek BOP’u hortlatmak gibi görünüyor! Tüm insanlığın dikkatine sunulur.