Böyle der bir söz… Özetle insanın düşmanı kendi türdeşidir. Bir de ormanlarla ilgili güzel bir söz vardır; dev gibi bir ağacı yıkmakta olan adamın elindeki baltaya ağaç der ki: “Ne diyeyim ki, sapın bendendir!”
Siyasette de bu iki söz çok şey anlatır. Demokratik partilerde koltuklar kimselerin babadan kalma malı değildir. Üyelerin çoğunluğunu inandırabilen kişi yarışı kazanabilir. CHP de de kısa bir süre önce genel kurulda üyelerin oylarıyla lider olan Özgür Özel, başkanlığı tam anlamıyla ateşten bir gömlek olarak devraldı. Önünde yaklaşık iki ay sonra yapılacak Yerel Seçimler vardı. Daha örgütün onu, onun örgütü sindirmesi bile gerçekleşmeden aday belirleme sorumluluğunu aldı. Bu iki konu o kadar kıldan ince kılıçtan keskin ki, bu dönemi en az hasarla atlatabilmesi bile büyük şans sayılabilirdi.
İlki Kongreden sonra oluşturulacak MYK ve PM gibi oluşumlardaki dengeleri koruyabilmekti. Yarışı kaybeden tarafın halen bu partinin öz evladı oldukları, listeyi delerek gelenlere kucak açılarak, bunu pekiştiren mesajlar verilerek havanın yumuşaması sağlanmaya çalışıldı. Aynı sorun ülke çapındaki örgütlerle sürecekti. Herkesi tek yumruk gibi bir araya geri getirebilmek elbette çok zordu, ama zorunluydu.
Ancak hemen peşinden yerel seçimler için aday belirleme çok daha zor geçecekti. Çünkü demokrasi adına birçok sözler verilmişti. Biri de her partilinin gönlünde yatan “her zaman her yerde ön seçimdi!” Çoğu yerde yapıldı. Tüm yurtta yapılabilmesi olanaklı değildi; çünkü büyük şehirlerde çok farklı kıstasların göz önüne alınması gerekiyordu. Açık ve yazılı olmasa da her seçimde olduğu gibi kapılar arkasından bazı illerde bazı partilerle lokal bazda iş birliği tartışmalarının yapılması da bir zorunluluktu, yapıldı, yapılacaktır da… Birçok kamuoyu araştırması, yoklama ve soruşturmalar yapıldı. Bu nedenle aday belirleme süreci de uzamış oldu. Halk ise bir an önce herkesin kendine göre iyi gördüğü adayın kabulünü bekliyor, gecikmeden de hoşlanmıyordu.
İşte tam bu noktada kazanlar kaynamaya başladı! Önce kaybeden taraftakilerin olayı kabullenmekte zorlanması ve galipleri suçlamaya yönelmeleri yaşanacaktı! Halbuki bu bir siyasi yarıştı ve kazanan hep CHP olmalıydı! Daha bunun dumanı tüterken seçimler geldi. Bu “küskünler” için kaçırılmayacak bir fırsattı. İyi niyetle yapılmaya çalışılan işler ne olursa olsun bir ucundan sürekli eleştirildi. Ön seçim yapıldı, kulp takıldı. Kazanan kişinin etrafında toplanılması gerekirken daha şimdiden hoşnutsuzluklarını belirtmeyi, iktidarın yapacağı adayımızı kötülemeyi onlardan daha çok yapmaya başladı.
Özellikle bazı büyük şehirlerde ve ilçelerde çoğumuza sürpriz gelen adayların gösterilmesi bu düşüncedekilere güç ve fırsat verdi! Bu kararların MYK ve PM gruplarından geçmiş olması, yani parti kararı olmasını hiçe sayarak belden aşağı vurulmaya başlandı. İktidara malzeme olacak şekilde doğruluğu bilinmeyen bazı söylemleri ortaya saçmaya başlayanları üzülerek görüyoruz!
Net bir soru: “Benim beğenip senin beğenmediğin adayın” seçilememesinde hangimiz kazanacağız? Yanıtı da net: CHP kaybedecek, iktidar kazanacak! Bu ayrıntıyı bile anlayamaz hale gelmekten korkuyor ve üzülüyorum.
Yeni bir genel başkanın kucağına düşen bombayla mücadelesini izliyoruz. Çok zor bir dönemde, tam da desteğe gereksinmesi olduğu bir zamanda partililerin farklı yanlara çekmeleri onu daha da zora sokacaktır. Bu bir yarıştır, süreci içinde kendinden bekleneni yapamazsa o da geldiği gibi gidecektir!
İşte “insan insanın kurdudur” ve ağacın baltaya dediği gibi “ne yapayım ki sapın bendendir!” sözü siyasette anlamlı bir yer buluyor. Aslında “Solcu solcunun kurdudur” demek daha doğru gibi…
Bırakın yetkililerin aldığı kararların sorumluluğunu kendilerine… Her birimizi ayrı ayrı memnun etme şansları olamayacağına göre bari sırtımızdan vurulmayalım. Yapılanları beğenmedim diye oy vermemek ayağına kurşun sıkmak olmayacak mı? İktidar zaten öküz altında buzağı aramakta; neden onlara malzeme veriyoruz?
“Yanlışları görünce fikirlerimizi söylemeyelim mi? Eleştiri yapmayalım mı?” soruları elbette haklıdır. Hani demokratik olarak yapılan seçimlerin sonuçlarına razı olacak ve kazanan kişinin arkasında duracaktık? Unutmayalım, parti disiplini denen bir sorumluluk da var. İktidarın ekmeğine yağ sürenleri eleştiriyorken kendi ayağımıza kurşun sıkmak doğru mu? “Dere geçerken at değiştirilmez!”
Birleşe birleşe kazanmalıyız!
Yorumlar
Kalan Karakter: