Gün geçtikçe şehirlerin ışıltılı sokakları daha bir parlıyor, lüks otomobillerin vızıltısı kulakları çınlatacak kadar yüksek sesle yankılanıyor. Alışveriş merkezleri göz kamaştırıcı indirimlerle dolup taşıyor, herkes yeni sezonun en son modasına uygun kıyafetlerle donanmış gibi görünüyor. Fakat bu ışıltının altında, birçok insanın gözden kaçırdığı bir gerçek yatıyor: Yokluk değil, yoksunluk.
Yokluk, bir şeyin hiç olmaması anlamına gelir. Fakat yoksunluk, bir şeyin olmasını istediğinizde elde edemediğiniz anlamına gelir. Bu iki kavram arasındaki fark, modern toplumun tüketim çılgınlığına odaklandığımızda daha da belirginleşiyor.
Her gün birçok kişi, reklamların ve sosyal medyanın yarattığı baskıyla tüketim çılgınlığına kapılıyor. Yeni bir akıllı telefon, lüks bir araba veya son moda kıyafetlere sahip olmadıkları için kendilerini eksik hissediyorlar. Ancak bu eksiklik hissi, genellikle tüketim kültürünün yanılsamasından kaynaklanıyor.
Aslında, hayatta gerçek anlam ve mutluluk, materyal zenginlikle ölçülemez. Daha fazla şey sahip olmak yerine, sahip olduğumuz şeylere daha fazla değer vermeliyiz. Aile, arkadaşlar, sağlık ve kişisel gelişim gibi önemli değerler, asıl mutluluğun kaynağını oluşturur. Yokluğumuz değil, içimizdeki eksikliklerimiz ve yoksunluklarımızı gidermek için dikkat etmemiz gereken şeyler bunlar.
Belki de bir adım geri atıp, sadeleşmeye ve gerçek değerlere odaklanmaya zaman ayırmalıyız. Yokluğun değil, yoksunluğun farkına vararak, daha anlamlı, daha dengeli bir yaşam tarzına yönelebiliriz. Unutmayalım ki gerçek zenginlik, maddi varlıkların ötesindedir.