Sen sandın ki insanlar seni sever…
Oysa sevgi sandığın şey, bir çıkarın, bir beklentinin, bir menfaatin gölgesinde büyüyen suni bir çiçekti. Dışarıdan canlı, içten çürük. İnsanlar seni, onların hayatındaki boşlukları doldurduğun sürece sevdiler. İşlerine yaradığın kadar. Onlara iyi hissettirdiğin, dertlerini dinlediğin, yüklerini taşıdığın, sessizce yanlarında durduğun kadar…
Ama bir gün sustuğunda, bir gün kendi yorgunluğunu dillendirdiğinde, bir gün “ben de varım” dediğinde, işte o gün ölmüşsün gibi davrandılar sana.
Sanki hiç olmamışsın gibi.
Sanki bir zamanlar gülüşlerinin altında saklı acıları dinlememişler, gözlerinden geçen fırtınaları görmemişler gibi.
Bir anda unuttular seni.
İnsanın unutuluşu sessiz bir ölüm gibidir. Ne ağıt yakılır ardından, ne dua edilir. Sadece sessizlik kalır, ve o sessizlik, en yüksek çığlıktan daha ağırdır.
Sonra fark edersin…
Aslında insanlar seni değil, kendilerini senin üzerinden seviyorlarmış. Senin iyiliğini değil, onlara iyi gelen hâlini. Senin varlığını değil, kendi eksiklerini seninle tamamlamayı...
Ve sen bunu geç anlarsın çünkü kalbin temizdir, çünkü karşılıksız sevmeye inanırsın, çünkü “insan” kelimesine hâlâ bir anlam yakıştırmaya çalışırsın.
Ama gün gelir, kalbinde bir kırılma sesi yankılanır.
O ses, uyanıştır.
Artık bilirsin gerçek sevgi, ihtiyaçtan doğmaz; varlığınla var olmayı bilenin kalbinde yeşerir.
Gerçek dost, sen sustuğunda da yanındadır. Gerçek sevgili, faydan bitse de elini bırakmaz.
Diğerleri ise…
Seni kaybettikleri gün değil, sen onları fark ettiğin gün yok olurlar.
Ve o gün, ilk kez özgürleşirsin.
Kimseden bir şey beklemeden, sadece var olmanın değerini bilerek.
Çünkü bazen, en çok yalnız kaldığında gerçekten sevilmeyi öğrenirsin.
İşte o zaman zafer senin...
Yorumlar
Kalan Karakter: